Kadın, Kadın Hakları Ve Kadın Sorunu Başlıklı Serbest Kürsü Etkinlik Raporu – İstanbul

Etkinliğe “Dönüşüm” adlı kısa filmin izlenmesi ile başlandı. Kadın ve kadınKadınHakveSorunları-İstanbula şiddet sorununda toplumun bakış açısını yansıtan filmde, bir kadının flört döneminden evliliğe ve evlilik içinde gördüğü şiddet akabinde öldürülmesini ve bu süreçte hem erkek arkadaşının/eşinin hem de etrafındakilerin yaklaşımı izleyiciye sunulmuştur. İzlenen filme dair yapılan yorumlarda toplumun kadına sorunlu bakış açısının ‘yuvayı dişi kuş yapar’ ya da ‘kadının yeri kocasının yanıdır’ gibi söylemlerle kendine yer bulduğu ve meşrulaştığı vurgulandı.
Bunun yanında kadının toplumda gördüğü baskının, baskı uygulayıcının eğitim seviyesi, sosyal statüsü vb. den bağımsız olduğu fakat kadının ekonomik özgürlüğünün olmaması ve bilinçsizliğinin (özellikle erken evliliklerde) bu durumu tetiklediği görülmektedir.
Bir evi paylaşan çiftlerde iş-bölümü sorunu, çalışsa dahi ev işi yükünün kadına kalması gibi sorunların ise daha çok kent kadınının sorunu olduğu, kırsal kesimde ise kadının daha az yalnız olduğu ve bu tip işlerin imece usülü ile halledilip daha az soruna yol açtığı fikri belirtildi. (Köy kadınlarının bir araya gelip ekmek yapması vb.)

 

Kadına vücudun biyolojik ve fizyolojik yapısı ile bağlantılı yapılan ayrımın ortadan kalkması gerektiği tartışıldı (kız/kadın hitabı). Bu durumun uzantılarından biri olan “anne kızlık soyadı” bilgisinin işlevsiz olduğu fakat hala banka vb. yerlerde kullanılmaya devam ettiği, bu uygulamaya tepki gösterilmesi gerektiği vurgulandı (Böyle bir soruyla karşılaşıldığında “cevap vermek istemiyorum” yanıtı verilebilir).

 

Sorunların konuşulmasından sonra nedenlere geçildi;

 

Toplumdaki bu çarpıklığın en büyük nedenleri bilinçsizlik, çocukların yanlış yetiştirilmesi ve hukuksal boşluklar.
Örneğin bir kadın kendisine hangi muamelenin yapılmaması gerektiğinden habersiz. Evet dayak herkesçe kabul görmüş bir şiddet biçimi, peki ya psikolojik şiddet? Erkeğin; kadının sosyal çevresine, özel hayatına müdahaleyi kendinde hak görmesi, “bu saate neredesin?” soruları, “onunla görüşmeni istemiyorum, bunu giymene izin vermiyorum” gibi sınırlamaları bazı kadınlar sahiplenme olarak görüyor. Bu algının değişmesi, bireylerin kendi özel alanlarının sınırlarını yalnızca kendilerinin çizebileceği farkındalığına ulaşması gerekir.

 

Çocuk yetiştirme konusunda annenin ve babanın kolektif rol alması ve örnek davranışlarla çocuğa öğrettiklerini pekiştirmeleri gerektirmektedir. Ebeveynler, gereken yerlerde çocuğa empati kurdurmalı, örnek olarak; bir kız arkadaşına şiddet uyguladığında anne “baban bana bunu yapsa üzülmez misin?” gibi sorularla çocuğun doğru mesajı almasını sağlamalıdır.

 

Yasadaki boşukların giderilmesi konusunda ise en büyük pay hukukçulara düşmektedir. Hem bu boşlukları düzeltmek için çaba sarf etmeli hem de toplumu bu konuda bilinçlendirmeli, gerekirse toplumun kanun yapıcılar üzerinde baskı kurmasını sağlamalıdırlar.

 

Bireysel olarak bize düşen en büyük iş ise; anlatmak!! Etrafımızdakilerin, tanıdıklarımızın bu farkındalığı elde edebilmesi için bildiklerimizi, en yakınımızdan başlayarak anlatmak. Bu çözüm her ne kadar zor ve yavaş bir çözüm olarak görünse de AktiF-İz öncülüğünde beş kişi bir araya gelip yaptığımız bu etkinlik bile, bir şeylerin değişeceğine olan inancımızı ve değiştirmek için elimizden geleni yapmaya hazır olduğumuzu gösteriyor.